Oxygen Chrome

3 Eylül 2010 Cuma

Mücadele: Bölüm I

Geçmişin gölgesinden geleceğin aynasına birçok olay yaşamıştı fani dünya. İnsanlığın çöküşüne de şahit olmuştu, aydınlanma çağına girişine de. Her şey tüm ayrıntısıyla oynanıyordu hayat sahnesinde. Ne var ki hayat, tuhaf bir olguydu. Her canlının doğal formu. Bu form, kaderini kendi çizebilirdi. Ama inkâr etti. Kendini boşluğa bıraktı amaçsızca. Ve, ona vaat edilen aydınlanma bilincini kaybetti. Ve insan, acınası, yok olmaya mahkûm bir hayat formu olarak kalacaktı bu fani dünyada ve ebedi uykuda.


Yıl 1120-İskenderiye

Göz alabildiğince su. Eşsiz mavisi ile Akdeniz boylu boyunca karşısındaydı Samet’in. Arkasında İskenderiye’nin en büyük halk pazarı yer alıyordu. Pazardan çıkan uğultular, dalga sesleri ile martı seslerinin birbirine olan uyumunu bozuyordu. Şu an kafası dağınıktı ve bir an önce toparlayarak mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Bunun içinde mutlak sessizliğe ihtiyacı vardı.
Ayakta, olduğu yerde sola ve sağa döndü. Pazarın yukarı tarafına yaklaşık iki yüz yirmi arşın uzaklıkta şehrin küçük tersanelerinden biri yer alıyordu. Uygun bir yer olduğu kanısına varınca, o tarafa doğru hareketlendi. Ani dönüşünün etkisiyle ardında uçuşan grimsi cüppesi, ayrı bir hava katıyordu Samet’e.
Kıyı şeridinden ulaştığı tersanede, önceki bulunduğu yere göre daha az gürültü vardı. Eh, bu da onun için sorun teşkil etmezdi. Tersanenin denize bakan tarafında yapımı yeni bitmiş bir teknenin yanına gitti, yan kısmına oturdu. Gözleri önce geldiği yola doğru döndü, bir süre sonra sonsuz maviliklerde kayboluverdi.
Aniden, gözleri Anadolu’da yaşayan ailesini görür oldu. Hepsi ona bakıyor ve gülümsüyorlardı. Çok geçmeden ailenin saadetini bozmaya gelmiş kara bir iblis belirdi arkada. Elinde minik bir hançer taşıyordu. Donuk gözleri yuvalarında Samet’e döndü. Bir soğuklu kapladı Samet’in vücudunu, ardından alevlenmeye başladı. Mutlu aile tablosuna bir karabasan gibi çöken hançerli iblisin ona doğru gelmesi son gördüğü oldu. Sonra beyaz bir boşluğa düştü birkaç lahza. Hayat, beliriyordu korkudan küçülen göz bebeklerinde.
Kendine geldiğinde teknenin gölgesi altında yatıyordu. Neler olup bittiğini anlaması için yattığı yerde gök kubbeyi izledi bir süre. Açlıktan bayılmıştı. İki gündür midesini sudan başka ne bir yiyecek ne de bir içecek ziyaret etmiyordu. Beş kuruşu kalmamıştı yaban ellerde. Şimdi kendisini koca İskenderiye hapishanesindeki bir mahlûkat gibi hissediyordu.
“İskenderiye, koca bir hapishane, bence bu hapishanede müebbet yemiş bir zavallıyım.” dedi yattığı yerden.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Tüm umutları yok olmuştu. Artık Samet diye birisi yoktu dünyada.
Ayağa kalktı yavaşça. Kalkarken başının ve sırtının acıdığını fark etti ve düşmemek için gölgesine yattığı tekneyi tuttu. Başının arka kısmında ensesine akan akışkan bir sıcaklık hissediyordu. Eliyle yokladı. Sonra baktı eline. Bu kandı.
Acıyla inleyerek ayakta doğruldu. Beline fazladan bağladığı ince kuşağı alarak başını sardı sıkıca. Sonra acıyla inleyerek tekrar oturdu çıplak teknenin kenarına.
Martı sesleri, dalgaların kıyıya vuruşunda çıkan muazzam rahatlatıcı ses ve şimdi de açlık türküsü çığıran yeni bir ses. Midesi gurulduyordu. Guruldamaktan öte, sahibine isyanla birlikte sitem ediyordu. Samet, kana bulanmamış elini, varlığını hiçe saydığı midesini susturmak için kullandı. Ama nafile. Açlığa dayandığı sınır burada bitiyordu. Sınırın öbür tarafı bu dünyaya ait değildi.
Gözler tekrar kararmaya başladı yavaş yavaş. Ayak parmaklarından dizlerine hücum eden bir karıncalanma hissetti. Göz kapakları son kez aralandı bir yardım umudu ile. Bir çığlık atmak istedi Samet, insanlara sesini duyurabilmek için. Ama ağzından çıkan kelimeler onu da şaşırttı ve aniden dengesini kaybetti. Zorlukla oturabildiği tekneden yere düştü.
Acaba bu sefer hangi iblisi görecekti. Belki de bu sefer onu korkutan bir iblis değil, acı çektirmeden canını alan bir varlık gelecekti. Azrail gelecekti muhtemelen. Hiç şüphesiz bir çırpıda canını alıp gidecekti bu diyardan. Yalnız kalan bedeni ise toprak olacaktı bu zalim dünyada.
Açılmış deniz gözler son kez bakarken ufka ve açılmamak umuduyla son kez kapanmaya başlayan göz kapakları, tersane girişinde bir kadın gördü, bir hayat formu.
“Azrailim…” diye mırıldandı dudaklar.

Ve o an, hayat durdu, kelimeler sustu.




0 Yorum:

Yorum Gönder