Oxygen Chrome

14 Aralık 2012 Cuma

Hiçliğin Sessizliği


Önceleri tekti
Yokluğu kendisi ile tamamlıyordu.
Sonra yine kendisi oldu,
Boşluğa haykırmaya başladı.
Yapayalnız fakat kudretliydi
Bir nefesi kainatı değiştirirdi.
Elini bir sallasa evren alt üst olur,
Bir düşüncesi tekrar yapılandırırdı.
Öyle ki güç sürekli damarlarında kol gezdi.
An geldi kendi kendine öfkelendi,
An geldi duruldu, bomboş ufuklarda.
Sonra, hiç beklenmedik bir şey gelişti.
Tanrı, sıkıldı.
Sıradan bir sıkıntı değildi bu
Yüceliğin altında gizlenen
İnanılması güç hatta imkansız bir sıkıntı.
Ardından düşünceleri kaynaştı
Birden çok fikriyat yerleşti evrenin her köşesine.
Karanlıklar aydınlık oldu,
Boşluklar nesnelerle doldu.
Tanrı artık gülümsemeye başlamıştı.
Yalnızlığından kurtulmanın son demlerindeydi artık.
Belki keyfini çıkarmak gerekirdi fakat
Tanrı sabırdan yoksundu bu anlarda.
Hızlandı, her şey hızlandı.
Önce bulutsular oluştu,
Ardından yıldızlar, galaksiler.
Tanrı gittikçe neşeleniyordu.
Galaksilerin içinde gezegenler oluşmaya başladı
Ve gezegenlerinde kendilerinden kopmuş,
Uyduları oluşmaya başladı.
Ardından hayatın ilk kıvılcımı tutuştu,
Mavi bir gezegende.
Su oluştu. İçindeki tek hücreli canlılar oluştu.
Karalar yükseldi ki bitkiler oluşabilsin.
Su, karaya aktı canlılıkla beraber.
Amfibiler, sürüngenler, omurgalılar daha sonra primatlar.
Artık hazır sayılırdı bu gezegen büyük maceraya.
İnsan ataları ilk yerleşkelerini kurdu en olgun yerlere.
Bilmezlerdi başlarda kim ve ne olduklarını
Sadece yer, içer, çoğalırlardı, sanki öyle programlanmışlar gibi.
Lakin asıl amaçları bu değildi bu yaratıkların.
Asıl amaçları, tanrıyı eğlendirmekti durmaksızın.
Onlar kendi hayatlarını sürdürürken işin gerçeği,
Bir tiyatro sahnesinin figürü olmalarıydı.
Sadece yaşadılar fütursuzca.
Ne doğayı dinleyerek ne de sessizliği.
Yıldızlara bile bakmıyorlardı çoğu zaman
Halbuki Tanrı en çok bunu istemişti,
En çok bunu arzulamıştı zihninde.
Fakat hüzünlendi artık
Tiyatrosu kapanıyordu elinde olmadan.
İnsanlar unuttu yaratıcılarını,
Tanrı kızdı bu kez onlara
İnsanlara asırlar gibi gelen zaman
Tanrıya birkaç dakika gibi gelmişti.
Şaşkındı, hem de çok şaşkındı.
Nasıl birden bire vazgeçebilirdi bu ırk kendisinden?
Eğlencesi öfkeyi ortaya çıkardı
Tüm yarattıklarına sinirlendi
Tek nefesi galaksileri yıktı
Tek düşüncesi insanlığa yöneldi.
Fakat onlar daha ne olduğunu anlamadan
Hiçliğe karışmışlardı bile.
Artık dakikalar öncesine geri dönmüştü Tanrı.
Sanıyordu ki böyle devam edecek
Yalnızlığı ve de hüznü.
Ardından farklı bir düşünce yerleşti aklına.
Diğerlerinden farklıydı bu.
Acımasızdı, karamsardı...
Neden sonra haykırdı hiçliğe doğru,
"Sessizliktir tek bildiğim!"

5 Yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel :)
İnanın imasız ve abartmasız konuşuyorum. Bana hemen Franco Ferruci'nin "Tanrının Ağzından Evrenin Hikayesi" adlı eserini hatırlattı.

Bugra dedi ki...

Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için :) Bahsettiğiniz esere daha önce rastlamamıştım fakat şimdi bir bakınca hoşuma gitmedi desem yalan olur. Ekledim onu da listeye :)

Adsız dedi ki...

:) Güzel. Ben de önerimi yanlış anlamadığınız ve olgun davranışınız için teşekkür ederim. Umarım kitabı da beğenirsiniz.

Unknown dedi ki...

"Sadece yaşadılar fütursuzca.
Ne doğayı dinleyerek ne de sessizliği.
Yıldızlara bile bakmıyorlardı çoğu zaman
Halbuki Tanrı en çok bunu istemişti,
En çok bunu arzulamıştı zihninde."

Bu kısmı çok beğendim. Zihnindeki Tanrı'nın insanlara önerdiği ibadet şekli çok hoşuma gitti, yıldızlara bakmak. :)

Bugra dedi ki...

P :) değerli yorumun için çok teşekkür ederim.

Elimizde insana huzur verebilecek bir liste bulunsaydı en üst sıralarda "yıldızlara bakmak" olurdu. Bir nevi ibadet veya çok güzel bir rituel olarak da düşünebiliriz bunu :)

Yorum Gönder