Ayaklarını zorla oturabildiği dar koltuğa uzattı. Sonra sırt üstü bıraktı kendini. Gıcırdayan yaylardan çıkan ses, her ne kadar kulaklarına tiksindirici gelse de buna katlanmaya çalıştı. Ellerini avuçları üst üste gelecek şekilde birleştirip kafasının arkasına koydu. Uzun süredir migren ağrısı çekiyordu ve acilen bir uzmana görünmeliydi. Aksi takdirde durumunun daha da vahim bir hâle geleceğini kendiside bilmekteydi. Yine de umursamadı.
Yere düşen sigara pakedine uzanarak son tekini çıkarttı. Bir süre parmakları arasında ustalıkla evirip çevirdi ince sigarayı. Sıkıcı bir hal almaya başlayınca vazgeçti oynamaktan ve yere dağılmış kibrit çöplerinden birkaç tanesini usulca eline aldı. Biliyordu, bir kibrit çöpüyle sigara yakmayı beceremediğini herkes gibi o da biliyordu. Tıpkı çocukken futbol oynadıklarında topa bir türlü vuramayışı gibi. Veya otobüse her bindiğinde manyetik kartı birkaç denemeden sonra okutabildiği gibi.
Sıkılıyordu. Hayattan, işten-canı cehenneme- ve dost maskeli arkadaşlarından sıkılıyordu. Sanki bomboş bir amaç uğruna gözlerini açmıştı bu dünyaya. Hiç bir amacı yoktu. Dört yıl önce geçirdiği bir trafik kazasının hayatını bu denli değiştirebileceğini bilse hiç o yoldan geçer miydi. Lanetler savurdu içinden. Ailesini kaybetmişti o gün. Minicik oğlu ve biricik eşi. Onlar, hayata bağlanmasının tek amacıydı. Bir zamanlar böyle bir insandı işte. Ailesi için çalışan, emek harcayan. Nereden nereye diye düşünmeden edemedi. Anılar, kötü anılar tozlu sayfalarda sararmaya mahkumdu fakat sararan sadece sayfalar olacaktı. Anılar her daim canlı kalacaktı ve sürekli ızdırap verecekti.
Bir an sonra, koltuktan aşağı sarkmış sol elinde bir yanma hissi duydu. Önemsizcesine gözlerini devirdi eline bakmak için. Sigaranın yarısını tüketmiş olan ateş, geride biçimsizce duran külleri serbest bırakıyordu. Onu, her gün lanetlediği bu hayatta rahatlatan tek varlık elini yakan sigaraydı ve şimdi o da acı veriyordu. Gözlerini yumdu ve acıyı hissetmemeye çabaladı. Ne kadar geçtiğini sayamadığı an bir takım sesler kulağına fısıldıyordu. Gürültülü bir kalabalık. İnce tiz bir ses duydu sonra. Kalabalığın kuru gürültüsünü yırtan, gitgide yükselen bir ses. Özlem ve hüzün yüklü bu ses, ona hayatının sonuna kadar acı verecek olan üç buçuk yaşındaki oğlunun çığlıydı.
~22.06.2011
1 Yorum:
Yorum yapmıyorum çünkü çok üzüldüm.
Yorum Gönder