Başlangıçta üç element vardı: Toprak, hava ve ateş. Fakat daha sonra tabi unsurlar sebebiyle dördüncü element ortaya çıktı. Bu dördüncü elemente, hayat sıvısına, su dendi.
Su, sürekli dinamik bir yapı içerisindeydi. Ulaşabildiği her noktaya gider, girebildiği her çukuru doldururdu. O kadar büyük bir kütleydi ki Eol’ün altına dahi yayılmıştı. Öyle ki, Üç Muhafız Divanı’ndan sonra oluşan göller ve nehirler bu maddeyle dolmuştur. Sıvının her zerreciği öyle güzel motiflenmişti ki, aslında renksiz olmasına karşın gökyüzü altında mavi renk alabiliyordu.
Eol üzerinde hayata başlamayı uman her canlı tohumunun bu hayat sıvısına ihtiyacı vardı. Sıvının sürekli bir hareket halinde oluşu, canlılığın başlaması için çeşitli zorluklar oluşturuyordu. Diyardaki dört ana elementten üçünün koruyucusu vardı ama su elementine sahip çıkan bir varlık yoktu. Bu eksikliği doldurmak için Asiller bir araya gelerek düşünceleri Tanrı’ya sundular O’nun büyük konağında. Tanrı onlara hak verdi. Çünkü hayat sıvısının, işlevini gerçekleştirebilmesi için denetim altında olması gerekiyordu. Fakat bu denetimi nasıl bir varlığın yapacağı henüz belirlenmemişti.
Asiller bu konuda izin alarak düşüncelerini belirtmeye başladılar. Kradhe, simurglar gibi bir canlı olması gerektiğini belirtti. Fakat, denetimi elinde tutan canlı varlık bir gün öldüğü zaman denetim sona erecekti. Bu yüzden Tanrı bu isteğe sıcak bakmadı. Radhe, simurglar gibi birçok canlının olması gerektiğini belirtti. Birçok canlıya bir elementin denetiminin verilmesi, büyük bir kargaşalık yaratabilirdi. Bu düşünceden de soğudu Tanrı. Yidhe, istenileni az çok anlamıştı. Simurglar gibi ölümlü bir veya birçok canlı olmayacaktı. Kendileri gibi ölümsüz tek canlı olacaktı suyun bekçisi olan. Ve bu düşünceyi Tanrı’ya sundu. Kradhe ve Radhe bu öneriye şaşırmıştı ama Tanrı’nın hiçte şaşırmış bir hali yoktu. Aksine, bu fikri bekliyor gibiydi. Hava bekçisinin önerisini doğru buldu ve kabul etti büyük tahtında tartarak. Yidhe çok sevinmişti fikrinin kabul gördüğüne. O’nun gözüne girdiğini düşünüyordu.
Aniden Kradhe ellerini kaldırdı altın kubbeli konağın tavanına. Ardından Radhe onu taklit etti. Sevinci yarım kalan Yidhe de hemen aynı duruşu aldı. Kradhe anlaşılması güç sözcükler mırıldanmaya başladı. Sonra Radhe daha sonra Yidhe aynı sözleri tekrarlıyordu. Sözcükleri alçak sesle söylemelerine rağmen yankılanarak ulaşıyordu Eoldynn’in her köşesine. Bu bir ezgi değildi, bu bir nevi ayindi.
Sözlerin ritmi yükseldiği zaman Asiller oldukları yönde dönmeye başladılar ve konakta bir üçgen meydana getirmeye başladılar. Fikrin öncüsü Yidhe, üçgenin O’na en yakın köşesini oluşturdu. Kradhe sağ uzak köşeyi, Radhe sol uzak köşeyi meydana getirdi.
Üçgen meydana geldikten sonra Üç Muhafız, üçgenin üç köşesinde ileri geri sallanmaya, oldukları yerde dönmeye başladı tılsımlı sözcükler söyleyerek. Kadim sözler sonlanmak üzereyken üçü de diz çöktü ve üçgenin görünmeyen kenarları rengarenk parıldamaya başladı. Renk renk parıltılar tüm salonu doldurmuştu. Ansızın, üçgenin ortasında bir varlık belirmeye başladı. Şimdi onun mırıltıları yükseliyordu gösterişli konakta. Tılsımlı sözleri renkleri harekete geçirdi ve mavinin ağırlıklı olduğu bir renk oluştu. Duman misali varlığın etrafında dönmeye başladı mavi renk. Ses yükseldikçe, gücü de yükseliyordu adeta. Üçgenin etrafında bir çember oluşturan mavilik, suya dönüştü ve varlığa ulaşabilmek için gitgide daraldı.
Tanrı Ned, ağır ihtişamlı tahtından ayağa kalktı gümüş mızrağı ile. Gözleri, suyun bekçisine odaklandı. Gümüşten mızrağını iki eline alarak altın kubbeli tavana doğru kaldırdı. Derinden, çok derinden bir ses yükselmeye başladı. Bu bir ezgiydi, var oluşun ezgisi. Üç Muhafız büyülenmiş, yaratıcılarına bakıyordu. Yeni oluşmaya başlamış varlık ise gücü hissetmişti. Bu, yaratıcısının gücüydü ve güç şimdi ona bürüneceği vücudu bahşedecekti.
O’nun derin, efsunlu sesi şimdi daha gürdü. Gücü yerine sığmıyor, konağı sarsıyordu. O, su kadar narin, su kadar güzel bir bekçi olmasını istedi. Suyun bir efendisi değil bir hanımı olmasını istedi. Ve istediği gerçekleşti Tanrı’nın. Su Hanımı, Tanrı’nın buyruğunca var oldu ve ona Berenidhe denildi. Amacı su elementini yani hayat sıvısını denetimi altında tutmak ve onun durgunluğuyla canlı tohumlarına yaşamı vermekti. Bu büyük önem arz eden görevinin bir nişanesi olarak mavi kristalden tacını taktı.
Tanrı, gümüş mızrağını yere vurarak ezgiyi sonlandırdı. Üçgen bozuldu, Asiller tatlı bir rüyadan uyanırmışçasına ayağa kalktı. Yüzlerinden huzur, gözlerinden gençlik pınarları akıyordu. Eol’ün üç muhafızı Su Hanımı’nı saygıyla karşıladı. Su Hanımı Berenidhe, Tanrı’nın Asilleri’nden değildi fakat onun güzelliği zaten asilliğini kanıtlar nitelikteydi.
0 Yorum:
Yorum Gönder