Başlangıçta üç element vardı: Toprak, hava ve ateş. Fakat daha sonra tabi unsurlar sebebiyle dördüncü element ortaya çıktı. Bu dördüncü elemente, hayat sıvısına, su dendi.
Su, sürekli dinamik bir yapı içerisindeydi. Ulaşabildiği her noktaya gider, girebildiği her çukuru doldururdu. O kadar büyük bir kütleydi ki Eol’ün altına dahi yayılmıştı. Öyle ki, Üç Muhafız Divanı’ndan sonra oluşan göller ve nehirler bu maddeyle dolmuştur. Sıvının her zerreciği öyle güzel motiflenmişti ki, aslında renksiz olmasına karşın gökyüzü altında mavi renk alabiliyordu.
Eol üzerinde hayata başlamayı uman her canlı tohumunun bu hayat sıvısına ihtiyacı vardı. Sıvının sürekli bir hareket halinde oluşu, canlılığın başlaması için çeşitli zorluklar oluşturuyordu. Diyardaki dört ana elementten üçünün koruyucusu vardı ama su elementine sahip çıkan bir varlık yoktu. Bu eksikliği doldurmak için Asiller bir araya gelerek düşünceleri Tanrı’ya sundular O’nun büyük konağında. Tanrı onlara hak verdi. Çünkü hayat sıvısının, işlevini gerçekleştirebilmesi için denetim altında olması gerekiyordu. Fakat bu denetimi nasıl bir varlığın yapacağı henüz belirlenmemişti.