Tahminimce birkaç saat süren uyuklamadan sonra masa başında kendime geldim. Loş odayı sadece bilgisayarımın ekranından yayılan cılız ışık aydınlatıyordu. Akı, kırmızıya döndüğünü tahmin ettiğim yorgun gözlerimle ekranı inceledim. ‘ve o gün,’ gibisinden yarım kalmış birkaç satıra gözüm takıldı. Bir günde her şey alt üst olmuştu. Sevgilimden ayrılmıştım, işten uzaklaştırılmıştım ve son olarak da yazmakta ısrar ettiğim romanın darmaduman olmuştu. Her zaman yayılarak oturduğum sandalyemde kaskatı kesilmiştim. Binbir güçlükle ayağa kalktım. ‘İstikamet banyo!’ diye düşünceler beynime hücum etti. İnsanlık için az, benim için uzun sayılabilecek dar koridoru arşınladıktan sonra nihayetinde banyoya ulaştım. Sağ elim istemsizce lambanın düğmesine uzandı ve tık! Şimdi etraf daha aydınlıktı. Yaklaşık 15 saniye süren geçici körlükten sonra aynanın karşısına dikildim. ‘Bu, bu imkansız.’ diye lafı ağzımda geveledikten sonra durumun vaziyetini daha net açıklar nitelikte ‘İmkansız!’ diye haykırdım. Malum, banyodaydım ve sesim yankılanarak çıkmıştı dışarı. Ama şu an mevzu bu değildi. Aynada gördüğüm saçı sakalı birbirine karışmış, gözleri ateş kırmızısı, çökmüş bir adamdı mevzu. ‘Daha bu sabah işten atıldım, bu öğle vakti sevgilim beni terk etti.’ Diye dert yandım çaresizce ve birden hangi günde olduğumu merak ettiğimi fark ettim. Koştura koştura bilgisayar tarihine bakmaya giderken sık sık içimden sadece şunu tekrar ediyordum: ‘Bugün 26 Mart olmalı! 26, Mart, bugün, 26?...’ Heyecanla bilgisayarda ‘klik’ sesleri çıkartırken tarih kısmını açıverdim. Kısa süren ani bir şokun ardından dudaklarım sadece ‘Ne? Bu, bu şaka değil mi?’ oldu. Sanırım birkaç dakika süren transtan sonra, oda içinde avare bir şekilde dolanmaya başladım. Aynı anda birkaç kelime dilimden düşmüyordu: ‘1 Nisan? Hayır hayır, bu şaka olmalı!’
2
Gerçektende imkansızdı. ‘6 gün boyunca burada, masa başında aralıksız uyumam mümkün değil.’ Gözlerim bir anda karardı. Dizlerimin bağı çözülüyordu adeta. Dengemi sağlamak için tutunacak bir çıkıntı umuduyla kollarımı loş odada savurmamla birlikte sırt üstü yere devrildim. Bütün gün gözlerimin önünden bir film şeridi misali geçti. Göz kapaklarımı son kez aralayınca tek gördüğüm bilgisayardan odaya yayılan, titreşen bir ışıktı.
---o---
Son gürleme, öncekilerden daha sert olacak ki korkuyla karışık gözlerimi araladım. Aklıma ilk gelen sakallarım oldu. Elimi tedirgince yüzüme dokundurdum. Az pürüzlü olduğunu fark edince derinden bir ‘Oh!’ çektim. ‘Sadece bir rüya’ dedim mırıldanarak. ‘Sadece bir rüya’. Kollarımı iyice açıp genişçe esnedikten sonra odayı aydınlatan bilgisayar ekranına baktım. Rüya falan değildi bu, basbayağı gerçekti. İnatla yazmak istediğim romanım tamamlanmış, karşımda sırıtıyordu. Aniden göğü titreten gök gürültüsünün korkumu deşmiş olmasına rağmen rahatça arkama yaslandım. Ellerimi başımın arkasında birleştirerek eserime bakıp muzip bir sırıtma isteği duydum.